15 Mart 2010

Kabağın Fendi

Balıktan girerim, kabaktan çıkarım...

Yine bir Pazar günü Bağlarbaşı’nda kurulan enfes pazarımıza gitmek için yola çıktık… Bu pazara biraz erken gitmek gerekiyor çünkü pazarın girişindeki asabi duruşlu balıkçı ağabeyin balıkları, saatler 13.00’ü gösterdi mi tükeniyor. Ne somon kalıyor, ne karides ne de barbun… Bir tek Pazar keyfimiz var demeyip, masa başı çay-kahve sohbetini yarıda kesip, pazarın yolunu tutuyoruz Burak’la… 600’ar gramlık levrek ya da çupralarımızın siparişini pazarın girişinde verip, evin diğer ihtiyaçlarını almak için sağlı sollu ilerliyoruz.




Her hafta bir firemiz var. Meyvenin sebzenin iyisini seçmek konusunda daha bir fırın ekmek yememiz gerekiyor. Ama şikâyetçi değiliz bu durumdan, öğreneceğiz eninde sonunda… En iyi becerebildiğimiz şey, balık almak… O da bizim becerimizden değil, balıkları aldığımız balıkçı ağabeyin balıklarının tazeliğinden… Allah sizi inandırsın, 600-700 gram arasında değişen levrekler, fırın tepsisine sığmıyor. Fırın tepsisine sığsa, tabağa sığmıyor. Bir de lezzetli ki anlatamam. Yani biraz daha zorlasam, ben bu balıkları ilkokula bile yazdırırım.



Ama bugünkü konum, tabii ki bu dragonumsu levrek ve çupralar değil… Bildiğiniz kabak tatlısı… Çoğu kişi için sıradan bir tatlı. Benim için ise kompleks ve çetrefilli bir süreç… İlk kabak denememi kışın başında yine Bağlarbaşı Pazarı’ndan aldığım, güneş turuncusu şahane bir kabakla yapmıştım… Sonuç tam bir hüsrandı. Peki nerede hata yapmıştım ben? Neden lif lif olmuştu benim kabağım? Neden çöpe gitmişti lönkkk diye?

Varan 1: Pazara girer girmez, solda kabak satan ilk yaşlı amcadan almamıştım kabağı… Allah’ım ne büyük bir hata…

Varan 2: Kabakları yıkayıp, iyice duruladım. Tencereye şekeri koydum. Kısık ateşte pişirdim. Ama sabırsız bir Boğa burcu olarak, tahta kaşıkla orasını burasını döndüre döndüre, tatlıyı mundar ettim mundar… 1 saatin sonunda karşımda lif lif duran, vahşet ötesi bir kabak tatlısı duruyordu…

Varan 3: Bu tatlı, aynen çöpün dibini boyladı.

Varan 4: Ceza vermiştim kendime. Küsmüştüm bu kabaklara ben. Ama üç ay sonra gözlerimi karartıp aldım yeniden… Aynı hataları da yapmadım bir daha. Kabağın namusuna hiç dokunmadım bu sefer. Onuruyla pişti.

Varan 5: En önemlisi kabağı, pazardaki yaşlı kabakçı amcadan aldım, lokum gibiydi.

Varan 6: 1.5 kilo kabağı, 3.5 bardak toz şekerle önce kısık ateşte pişirdim. Şeker eriyip, kabak suyunu salınca, tencerenin kapağını açtım. Harlı ateşte pişirmeye başladım. 1 saatin sonunda tatlının altını kapattım. Soğuduktan sonra servis tabağına aldım. Oldu işte… Bu iş bu kadar. Kabak tatlısı emrinize amade…




BhR


4 yorum:

  1. Baharcım, kabak tatlısı iyi de sen o levreği nasıl pişirdin öyle? Sosu, üzerindekiler nefis görünüyor. Bir de onu anlatsan...:)

    YanıtlaSil
  2. evet gerçekten de süper görünüyorlar, ellere sağlık:)

    YanıtlaSil
  3. Ayşe Ablacım levreğin tarifi sır, Bahar mail atmıştır sana :)

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails