5 Ağustos 2009

Bizden...


Yemeğine yüreğini katan kadın...



Akşam yatarken sabah kahvaltısında ne yiyeceğimin hayalini kuran ve bu hayalle güne uyanan biri olmaktan sanırım hiçbir zaman vazgeçemeyeceğim. Bu nedenle kendimi bildim bileli her Pazartesi günü rejime başlayıp, akşamına müthiş bir iştahın yanına eşlik eden vicdan azabıyla baş başa kalıyorum.

Çılgın yemekleriyle evinden misafiri hiç eksik olmayan sevgili anneannem Filiz Kutmen’in, ailenin tabiriyle biricik Bibiz’imin torunu olmak, lezzete düşkünlüğümün en açık genetik ispatı. Neşesi, bitmek bilmeyen enerjisi, gülen gözleri ve lezzetli elleriyle çocuklarına, torunlarına kısacası tüm sevdiklerine kalbiyle yemek yapan bu eşsiz Ege kadını, duygularını yemeklerine yansıtarak bağımlılık yaratıyor.

Bebekliğimden bu yana bu evde, onun dizinin dibinde büyümek ve yıllar geçtikçe her halimle ona benzediğimi görmek, çok değişik bir duygu. Zeytinyağlısından tatlısına kadar her detaya ruhunu katan sevgili anneannem, evin her daim kadınlarla dolu olmasından ötürü ‘Filiz Kafe’ kartviziti bastıran dedemin muzip esprilerine yıllarca başarıyla göğüs germiş, muhteşem bir ev kadını… Bibiz’in imambayıldı ve taze fasulyesinin fanatiği olan sevgili arkadaşım Sibel Göktürk’e, hamileliği boyunca itinayla taşıdığım zeytinyağlılar, bebeği Mehmet Demir’in doğuşuyla biraz sekteye uğradı. Ama sen hiç merak etme Sibel’im, çok yakında eski tempomuza muhteşem bir dönüş yapacağım.

İş yerinin yemeklerinden rahatsız olduğum için her gün ofise getirdiğim zeytinyağlılardan nasibini alan Oya, Füsun, Duygu ve Meral de bu tonton Ege kadınının en sıkı müdavimlerinden. Sarımsak soslu grilde tavuk, içli köfte, kıymalı pide, mantı, ağızda lokum gibi dağılan portakallı revani.. Onun tarifleri, onun yemekleri anlatmakla bitmez, sadece yaşanır, sadece soluksuz yenir. Bu yemek maratonu her ne kadar mide fesadıyla sonuçlansa da, yüzlerdeki tebessüm tüm sıkıntıları bir çırpıda siliyor.

Hayata, mutfağa, yemek yapmaya onun bakış açısından yaklaşmak, beni de tıpkı onun gibi bir lezzet makinesine dönüştürdü. Anneannemden öğrendiğim her şeyi küçücük mutfağımda, onun izinden giderek tek tek hayata geçiriyorum.

Bu tutku benim için artık bir hobi değil, tam anlamıyla bir yaşam stili. Baharatlarla oynamak, farklı lezzet kombinasyonlarını bir araya getirmek, tıpkı onun yaptığı gibi yedirmeyi sevmek.... Evet, anneannem gerçekten de yemek yemekten çok, yedirmeyi seviyor. Bu tontonluğunu ise akşamları TV karşısında biricik oğlu Burak’ın getirdiği çikolataları annemden gizli gizli yemeğe borçlu... Hayata onun penceresinden baktığımda, sevdikleri için her şeyi yapabilecek güçlü bir kadın görüyorum. Bu kadının en büyük silâhı ise sonsuz sevgisi... Torunlarına güzel bir sabah kahvaltısı hazırlamak için sabahın dördünde uykulu uykulu pizza hamuru yoğurup mayalanmaya bırakan, “Canım şunu çekti’ dedikten yarım saat sonra size o yemeğin en alasını yapıp getiren, hiçbir şeyi yapmaktan üşenmeyen ve yemekleriyle devleşen biricik anneannem Filiz Kutmen’in öğrencisi olmak, bu dünyadaki en ünlü yemek okullarından herhangi birinden mezun olmaktan çok daha gurur verici. Çünkü o bana güzel yemek yapmanın yanı sıra, hazırladığı yemeklerle karşısındaki kişiyi ne kadar çok sevdiğini de göstermeyi öğretti. Doğum günlerinden yıl dönümlerine, bayramlardan yılbaşı akşamlarına kadar her özel günü, geceyi, saati ve dakikayı koca yüreği, lezzetli yemekleri ve sevgisiyle eşsiz kılan ve büyük bir ziyafete dönüştüren sevgili Bibiz’imden sadece benim değil, herkesin öğrenecek çok şeyi var...


B@H@R


                             *******************************************************









Mutfağımda Aşk Var...



Neredeyse kendi boyundaki taburenin üstüne çıkıp, mutfak tezgahına yetişmeye çalışan ve küçücük elleri una şekere bulandığında mutlu olan bir çocuktum ben…ve çok şanslıydım ki, annem bana hiç “yapma, dökersin!” demedi…



Çocukluğuma dair hatırladığım nadir birkaç anıdan biridir unsuz kek yaptığım gün…6 yaşındaydım, çikolatalı kek yapacağım dedim anneme... Yumurta,şeker,süt, kakao…Bildiğim bütün malzemeleri sırasıyla çırptım, yağladığım kalıba döktüm. Fırına boyumun yetmesi mümkün değil tabi, annemin yardımıyla fırına attık keki. Bu arada eksik bir şey olmasın diye de her malzemeyi koyup koymadığımı tek tek sordu; un hariç =) Unsuz kek, sos koymaya gerek kalmayan bir brownie ydi çocukluğumun sıcak bir yaz gününde…

Yıllarca yüzüm, gözüm de dahil olmak üzere una bulandım, yumurtaya bulandım, hatta mutfak dolaplarını batırdığım yetmedi, tavana kadar tüm mutfağı karış karış una buladım . Ama annem hiç karışmadı, sabırla temizledi… Ben uyuyacağım deyip, annemi komşuya yolladıktan sonra deneysel çalışmalar yapardım; yenilemez ve atılırdı, ama kendim gibi küçük tecrübelerim olurdu ve en azından ne yapmamam gerektiğini öğrenirdim… Annem içinse tam bir sinir bozukluğu; temiz bırakılan bir mutfak ve tabi temiz bir çocuk, döndüğündeyse ikisi de un ve yağ içinde…

Annem iyi bir aşçı oldu hep. O yemek yaparken yanı başında durur, izlerdim. Neredeyse hepsinin yapılışı aynıdır derdi, püf noktaları varsa anlatırdı… Onu izledikçe öğrendim yemek yapmayı, onun elinin hüneri, lezzeti hem genler hem de sevgisi sayesinde zamanla benim de ellerimdeydi artık…

Birtanecik anneannem ve rahmetli pamuk dedem de yemek yapmaya olan merakımdan mutluluk duyan ve desteklerini esirgemeyen en değerli varlıklar oldular hep… Anneannemin bizler için hazırladığı haşhaşlı gözlemeler ile patatesli böreklerin hamuruna benim küçük ellerim de lezzet katardı çocukken. Anneannem hamuru yoğururken giderdim yanına, büyükanneannemin anneme hamur yoğurmayı öğretirken yaptığı gibi, o da benim bileklerimden tutar, yoğurmayı öğretirdi… Dedemin özel olarak yaptırdığı minik hamur açma sofrasında, yine “küçük kuzu” nun küçük ellerine uygun yaptırdığı oklava ile hamur açmaya çalışırdım…Hazırladığım gözlemeler sanki usta bir aşçının elinden çıkmış gibi mutlu mutlu yerdi pamuk dedem…

Ağabeyim ve babam… Beni öyle güzel yönlendirirlerdi ki…Hevesimi kırmadan, pozitif yorumlarla… Kurabiyeyi pek sevmeyen ağabeyim, mutsuz olmayayım diye binlercesinin tadına bakmak zorunda kalırdı, çünkü en çok kurabiye pişirmeyi severdim… Onların yönlendirmesiyle farklı şeyler ürettim, denemekten korkmadım, sadece yemeği değil, hiçbirşeyi… Hayatımdaki en değerli iki erkek, ağabeyim ve babam; iki “can”ım…
Yemek yapmaktan mutluluk duymak, ister merak deyin, ister terapi, ister genetik sebepler… Benim için hepsi geçerli. Yeni şeyler denemekten, sayesinde bir süreliğine etrafta olan bitenden uzaklaşmaktan, kısacası damarlarımda gezen bu aşktan, ilgiden mutluluk duyuyorum…
Artık ne mutfağı kirletiyorum ne de denediklerimde yanılıyorum… =) Böyle bir yemek tutkunu haline gelmemde küçük ama kocaman kalpleri olan ailemin desteği için her birine minnettarım… Onlardan öğrenecek çok şeyim var, ve biliyorum ki genlerimizdeki bu “aşk” hiç bitmeyecek…

PIN@R

2 yorum:

Related Posts with Thumbnails